Don Kişot’un ölümü



Don Kişot romanı için söylenmiş güzel bir sözle başlayalım; "İnsan onu hayatında üç kez okumalıdır. Kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte. Mantığın hâkim olmaya başladığı orta yaşta. Her şeye felsefe açısından bakıldığı ihtiyarlıkta". 

Don Kişot, inandığı değerleri yaşatmak için her şeyden vazgeçerek bir seyahate çıkan, bu yolda kandan irinden deryaları geçip gitmeyi göze alan tutkulu bir yolcunun hikayesidir. Bu hikâye, içerden bakanlar için dünyayı değiştirmeye niyet eden bir şövalyenin bu uğurda verdiği kutsal mücadele olarak okunurken, dışarıdan bakanlar için hayalperest ve maceracı birinin fantezi dünyasında ürettiği deli saçması olarak görülmektedir. Bu yönüyle o, inandığı şeyin arkasında durmak ile somut kaygılar nedeniyle inancından vazgeçmek arasında idealizm ve materyalizm çatışması barındırır. Okuyucuyu hayal ve gerçeklik arasında bir tercih yapmaya zorlayan bu çatışma, romanın son sayfasına kadar şiddetli biçimde devam eder.

Don Kişot’un bu uzun ve hazin yolcuğu, şövalye serüvenleri okuyarak onlara öykünmesi ve buna inanması ile başlar. Niyeti, fakir ve muhtaçlara yardım etmek, kötülerle savaşmak ve böylece gaye-i hayali olan Tobosalı Dülsine’nin sevgisini kazanmaktır. Bu yolculukta ona, okuma yazma bilmeyen bir avam olan Sancho Panza ile benzersiz ve çok özel atı Rossinante eşlik edecektir. 

Esasında dünyayı değiştirme süreci, Don Kişot romanında olduğu gibi bir bireyin inandığı düşünceye kendini adamasıyla başlar. Yeterince motive olmuş bu birey, önce çevresine fikri aşılar ve taraftar toplar. Bu grup, temsil ettiği düşünceyi toplumun geneline yaymaya çalışır. Eğer toplum direnç göstermez ve kabul ederse kitlesel dönüşüm başlar. Aksi halde toplumla çatışır ve marjinal bir hareket olarak varlığını sürdürür. Her düşünce gru

YAZARIN SON YAZILARI

EN ÇOK OKUNAN HABERLER