Bir Olimpiyat Hatırası
2013 yılının Eylül ayıydı. Türkiye’den kalkan bir uçak, Arjantin’in başkenti Buenos Aires’e doğru ilerliyordu. İçinde bürokratlar, iş adamları, gazeteciler, spor camiasının önde gelenleri ve devlet büyükleri vardı. 2020 olimpiyatlarına aday şehirler arasında bir seçim yapılacaktı. Tokyo, İstanbul ve Madrid finale kalmıştı. Uçakta müthiş bir coşku, adeta milli bir seferberlik havası vardı. Elimdeki görev yazısıyla Latin Amerika muhabiri olarak o uçağa binenlerden biri de bendim.
Uçak yere indiğinde Güney yarımkürede ılık bir bahar havası vardı. Türkiye ise son baharını yaşıyordu. Siyasi iklim son derece gergindi. Dersaneler kapatılmış, Gezi protestoları bastırılmış, Suriye krizi derinleşmekte ve 17/25 depremine birkaç ay kalmıştı. Buna rağmen her kesimden insan halen aynı uçakta seyahat edebiliyor ve milli bir ideal karşısında aynı heyecanı yaşayıp yekvücut olabiliyordu.
O dönemin yükselen yıldızlarından biri olan Türkiye, büyümenin sınırlarına ulaşmış, yeni açılım ve yatırımlarla dünyaya varlığını kabul ettirmek istiyordu. Olimpiyat meşalesinin İstanbul’da yakılması, dünya ile entegre olmak ve kendini ispatlamak adına bir fırsat sunuyordu. Bu rüyanın gerçekleşmesi için öncelikle Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) ikna edilmesi gerekiyordu. 96 kişilik seçici heyette prensesler, Hollywood yıldızları, mega starlar, dünya sosyetesi ve birtakım elitler yer alıyordu. O uçaktakilerin misyonu da seçici kurul üyeleri ile birebir görüşerek Türkiye adına lobi yapmak ve oy devşirmekti.
İspanya, o dönemde birtakım finans problemleri yaşıyordu. Ayrıca diğer iki rakibi kadar istekli bir duruş sergilemediği için olimpiyat adaylığının en zayıf halkası olarak görülüyordu. Japonya ise en az Türkiye kadar hevesliydi ancak sundukları argümanlar -bize göre- yetersiz gözüküyordu. "Yarını keşfet" sloganıyla yola çıkan Tokyo, sürekli gelişen dünyada küresel keş
YAZARIN SON YAZILARI
EN ÇOK OKUNAN HABERLER

