Saliha

Harun Tokak
Yayınlanma Pazar, Kasım 16 2025
Saliha
Kuzey ülkelerinin birinde bir mülteci kampındayız.Yeni gelen muhacirler arasında genç bir kız da var.
Daha beni görür görmez, “Ben sizi tanıyorum,” diyor.
“Bizim ilçeye ablamın düğününe gelmiştiniz.”
Gurbet sürprizlerle doluydu.
Geçmişin o güzel günleri geliyor gözlerimin önüne.
Antalya'da öğretmenlik yaptığım yıllarda memleketim Uşak'a gitmek için Dinar-Çivril hattını kullanırdım.
Göz alabildiğine uzayan Çivril Ovası'nın gökyüzüne bakan güzel gözü Işık Göl'den yazları geçtiğim için nilüfer mevsimi olurdu.
Kökleri çamurda olsa da, günlerce serin suların karanlığında kalsalar da, pırıl pırıl nilüferlerin nazlı nazlı salınışlarının seyri doyumsuz olurdu.
O yaz yolum yine Elif ve Hüseyin’in nikâh merasimi için büyülü göle düşmüştü.
Gölde yine nilüfer mevsimiydi.
Ömürlerinin baharında ideallerinin ufkuna koşan çiftlerin nikâh merasimi H. Ahmet Özel Öğrenci Yurdu’nun mütevazı salonunda yapılmıştı.
Merasim bitmişti.
Ak alnı, ak duvağı ile beyaz bir nilüfer çiçeği gibi etrafına mutluluk saçan güzel muhacir gelin gidiyordu. Gidiyordu ama geride gözü yaşlı anne babasını bırakarak gidiyordu.
Genç çifti uğurladıktan sonra bahçedeki kamelyanın altına oturduk.
"Burada, açılmak üzere olan bir öğrenci yurdunun anahtarı elinde kalan bir Hacı Ahmet vardı, yaşıyor mu?" dedim.
Birisi, "İşte, Hacı Ahmet gidiyor," dedi. Başında örme fesi olan yaşlı bir adam eski bir bisiklete binmiş, sarı bir sıcağın altında gidiyordu.
Seslendiler.
Geldi.
"Hacı Ahmet Ağabey, şu anahtar hikâyesini bir de senden dinleyelim," dedim.
Başladı anlatmaya:
"1980'li yıllarda köylerden, kasabalardan g
YAZARIN SON YAZILARI
EN ÇOK OKUNAN HABERLER

