Cemaat ve tarikatlarla diyalog ne kadar mümkündü?
Ziyaret edilmeyen cemaat ve tarikat lideri
kalmış mıdır?
Hiç zannetmiyorum?
Her ne kadar “Hizmet Hareketi mensupları kendilerini yükseklerde görüyordu. Diğer müslüman gruplara tepeden bakıyorlardı. Gayr-i Müslimlerle diyalog kuruyor ama Müslümanları önemsemiyorlardı.” gibi serzenişlerin ardı arkası gelmese de sadece kendi ziyaret ettiklerime bakıyorum ve içim rahatlıyor. Arkadaşlarımız da bulundukları beldelerde alevi, sünni, cemaat, tarikat, kanaat önderi… kim varsa ayrım yapmadan ziyaretlerde bulunuyor, saygıda kusur etmemeye çalışıyorlardı.
Norşin Şeyhi merhum Nurettin Efendi gibi ziyaretleri önemseyen ve memnuniyetini hissettirenler de oluyordu. Konuşabiliyor, karşılıklı saygı içinde birbirimizi anlayabiliyorduk. Merhum 15 Temmuz hadisesinden sonra da umumi havadan etkilenip, bildiği, tanıdığı insanlara sırtını dönmedi. Nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun.
Hazır bulmuşken, lafını yapıştıranlar da oluyordu. Köklü bir tekkenin postnişini diyorsunuz, saygı duyarak gidiyorsunuz ve tam bir hayal kırıklığı ile geri dönüyorsunuz...
İsim vermeden anlatayım: Hocaefendi'yi ziyarete gitmiştik. Ayrılırken “Efendim buradan dönüşte falan efendiyi ziyaret edeceğiz.” dedik. Çok memnun oldu. Biraz bekleyin dedi ve odasına girdi. Elinde bir Mushaf-ı Şerif ile döndü. “El Yazması bir Kur’an bu, üzerine yedi kıraat işlenmiş; benim için çok kıymetli idi fakat o Hazrete hediye olarak götürün.” dedi.
Türkiye’ye dönünce, GYV Başkanı Mustafa Yeşil Hocamız ve Prof. Dr. Suat Yıldırım Hocamız ile Hazreti ziyarete gittik. Tebessümle karşılandık. Hal hatır sorup, Hocamızın hediyesini takdim ettik. Ayrılmak için izin istemiştik ki, öğlen ezanı okundu. Hazretle beraber namaz kılıp, öyle ayrılalım dedik. Abdest için çıkanlar oldu. Biz Mustafa Yeşil Hocamızla birlikte odada kalınca, Hazret ayağa kalktı ve “Size hizmetlerimizi göstereyim.” dedi. Kitaplıklardan birini önüne geldik. Yabancı dillere çevrilen eserlerini

