Abuzer
Dereyi
geçmiş,
dağın
ardını bilen, yol güzergahı hakkında malumat sahibi, ehl-i
firâset, meseleleri basiretle değerlendirip eşya ve hadiseleri
doğru okuyabilen ve bu zamana kadar yüzlerce kere uyarılarında
isabet etmiş bir Mürşid-i Kâmil’in, gelecek tehlikeler hakkında
hicret etme tavsiyelerine uymayıp hep ertelediğimiz için,
şimdi buna mecbur edilerek hicret etmek zorunda kaldık. Hem de
ekonomik durumumuzun müsait olmasına rağmen yanımıza bir kaç iç
çamaşırından başka bir şey alamadan apar topar, sevdiklerimizle
vedalaşmaya bile fırsat bulamadan.
Bu gün sizinle hicret etmek zorunda bırakılmış, Adıyamanlı, nüktedan bir kardeşimizden bahsedeceğim. Meseleye girmeden önce size Adıyamanlı hemşehrilerimiz hakkında kısa bir malumat vermek isterim.
Türkiye’de bazı illerimizde bazı isimlerin diğer isimlere göre fazlalığı, adeta o şehrimizi o isimle temsil edilir hale getirmiştir. Mesela Urfa’da “Halil İbrahim” Antep’de “Mehmet” pardon “Maamed” diyecektik değil mi? Hatta hitap ederken önüne “Yoorum” demeyi de unutmazlar. Maraş’a gelince onları da “Ökkeş” temsil eder. Onlar da Ökkeş'e Hökkeş” derler. Daha bir çok ilimizde böyle isimlerin fazlalığı dikkat çekmektedir.
Adıyamanlılar; mahalli ağızla “Ebuzer’e Abuzar” derler.
Bilmem sizin hiç Adıyamanlı tanıdığınız oldu mu? Daha doğrusu şöyle sorayım; tanıdığın ötesinde muhabbet ettiğiniz dostlarınız oldu mu? Benim onun üzerinde Adıyamanlı tanıdığım oldu. Gerek doğallıklarıyla gerek samimiyetleriyle hepsi de hürmete ve saygıya layık insanlardı.
Hatta güneydoğu denince akla hep terör olayları gelirken Adıyaman’da yıllarca bir-iki küçük hadisenin dışında terör hadisesi yaşanmadı. Ama neylersin ki şer cephesinin projesi olduklarını ancak şimdilerde

