Özür dilerim efendim!.
Tüm büyüklerin ortak kaderi midir anlaşılmamak? Derdine davasına en yakınım dediklerince inanılmamak?
Veya ilahi varidatlarına makes olacak saf samimi vicdanlardan ve sinelerden mahrum olmak hep kaderleri mi olmuştur?
Hz. Nuh (as) 900 küsur sene en yakını, aynı yastığa baş koyduğu eşi tarafından anlaşılmamış ve inanılmamıştı. Bedenen aynı yatakta olmalarına rağmen; ruhen kalben, cennet cehennem arası kadar uzaktılar. Oğlu da babasına inanmamış, ne yazık ki Nebinin ses ve soluğuna yabancı kalmıştı.
Bedeninden bir parça olmasına, aynı çatı altında yaşamalarına rağmen, birbirlerine 'Sera- Süreyya' arası mesafedeydiler.
Büyüklere hep anlaşılmama derdi, inanmıyanlara da hep talihsizlik, hep bedbahtlık düştü.
İbrahim (AS ) babası, Yusuf (AS) kardeşleri, Efendiler Efendisi (ASV) de ise bütün akrabaları, amcaları, memleketi tarafından anlaşılmadığı gibi çok çetin ve amansız defanslarıyla karşılaşmışlardı.
Herkes dünyayı kendi nazarıyla görürmüş.. Efendimizi (ASV) de Dünya ikbali, mal mülk ve makamı peşinde zannettiler.
Ona bazı tekliflerde bulundular. Oysa 'Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseniz beni davamdan vazgeçiremezsiniz' buyuruyordu.
Bunun yanında 'Keşki şu saltanatıma bedel, onun ayaklarını yıkasaydım..hizmetinde bulunsaydım. Emrederse herşeyi bırakıp giderim.' diyen Habeş Kralı bir Necaşi (r.a.) de vardı.
Demek, meseleyi anlamada ve kavramada uzaklık ve yakınlığın bir özelliği yokmuş.
Yine Efendiler Efendisi; "Beni canınızdan, eşinizden, çoluk çocuk ve ana babanızdan, mal mülk ve tüm varlığınızdan daha çok sevmedikçe, yani önemsemedikçe imanın tadına varamazsını
YAZARIN SON YAZILARI
EN ÇOK OKUNAN HABERLER

